Sıcaklar arttı, bir çoğunuz tatil yerlerine, belki de başka ülkelere gittiniz. Ben de bu sıcak günlerde birkaç Balkan ülkesinin, milletinin ve dillinin adları hakkında duyduklarımı, bildiklerimi paylaşayım dedim.
Önce kendi ülkemizden başlayayım: Türkiye. Sanırım “Türk” veya fonetik olarak ona benzer sözcükler ilk olarak Çin yazılı kaynaklarında yer alıyor (Zhou Shu, 6. Yüzyıl). 12. yüzyılın sonlarına doğru, özellikle Haçlı Seferleri sonrası Küçük Asya’yı gösteren Avrupa haritalarında "Turkye", "Turkey" ,"Turquia" gibi sözcüklerle karşılaşılıyor.
Bu arada Türkiye – Turkey kullanımı konusunda gösterilen hassasiyet ve alınganlığı da pek anlamadığımı belirteyim. Bence bu bir dil konusu. Ülkemizin adı Türkçe’de Türkiye, İngilizce’de Turkey, Fransızca’da La Tuquie, Almanca’da Dei Türkei, İtalyanca’da Turchia…Pek çok ülke (Almanya, Germany, Deutschland) ve şehirde (Lahey, The Hauge, Den Haag) bu farklılıklar görülüyor. Dillerin ses özellikleri ve alfabeleri farklı olduğuna göre bu çok da normal. Turkey’in “hindi” ile karıştırılabileceğini düşünmek ise bence çocukça bir alınganlık.
Komşumuz Yunanlar’ın nasıl anılacağı konusunda rivayet muhtelif: Grek, Hellen, Yunan, Rum adlandırmaları var. Kendilerine Hellen, ülkelerine Hellas – hatta bizdeki Trakyalılar gibi baştaki h’yi yutarak Elen – diyorlar. Pers’ler Küçük Asya’da İon kabilesi ile savaşmış ve bu İon - Yunan sözcüğü Çin’e kadar bütün Asya’ya yayılmış. “Grekoi” Helence konuşan ve Güney İtalya’ya yerleşen bir kavim, bu nedenle Batılılar Yunanlılar için “Grek” ve türevlerini kullanıyor. Bu arada Truva efsanesindeki “dünyanın en güzel kadını Helene” ile mitolojiye göre Zeus ve Pyrha’nın oğlu olan Yunanlıların atasal figürü “Hellen”in farklı olduğunu belirteyim.
Rum ise Romalı demek. Biz tarih derslerinde Doğu Romalı diye vurguluyoruz -ve Rönesans’tan başlayarak birçok tarihçi Bizans diyor- ama o dönemdeki anlayış “Roma kenti işgal edildi, artık Konstantinapol başkent oldu, Imperium Romana devam ediyor” çizgisinde. Örneğin İznik’te yaşayanlar kendilerine Romalı diyor, Bizanslı sözcüğünü ise bir devletin yurttaşı değil, Konstantinapol kentinde yaşayan biri anlamında kullanıyor. (II. Mehmet’in İstanbul’un fethi sonrasında kendisinin ve ardından gelen bir dizi Padişahın Roma Kayseri (Sezar) unvanını kullanmasının nedeni de bu). Araplar da Anadolu ve Balkanlara egemen olan bu krallığa “Memalik-i Rum” diyorlardı. Bu anlamda Rum – Romalı kimliğinin çok geniş olduğu ve Slavca, Arnavutça, Türkçe (Karamanlılar gibi), Farsça (Mevlâna gibi) Arapça konuşulan birçok bölgeyi kapsadığı belirtilmeli. Bir başka alınganlığımıza da değineyim: Tarih kitaplarımızda Anadolu Selçuklu Devleti, hatta Türkiye Selçuklu Devleti olarak yer alan devlet, o günlerde Rum Selçuklu Devleti diye anılırdı.
Günümüz Yunanistan’ında konuşulan dil de binlerce yıl önce konuşulan antik Yunanca’dan oldukça farklı. 19. Yüzyıl başlarında Batı Anadolu’daki Rum köylüleri ile antik Yunanca konuşmaya çalışan, mitolojiden söz etmeğe çalışan romantik Avrupalıların uğradığı hayal kırıklığı çeşitli anekdotlarda yer alıyor.
Diğer Batı komşumuz Bulgaristan’ın adının kaynağı çok açık. Orta Asya – Türk – Moğol kaynaklı bir kavim (Bulgar), önce Hazar Denizinin Kuzeyi, sonra Volga kıyılarına, ardından Balkanlara geliyor. Özellikle yönetici sınıfı bir süre Orta Asya kimliğini koruyor. Ama zamanla yerel halk olan Slavlarla bütünleşiyor, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsiyor, Kiril alfabesi kullanıyor…
Romanya etnik geçmişi çok ilginç olan bir ülke. Günümüzde Romence kelimelerin %70 den fazlası İtalyanca ile aynı. Bunu anlamak kolay, çünkü Romalılar Barbar akınlarına karşı koymaları için Latin kökenli bir nüfusu Tuna boyuna yerleştiriyor. Ama ilginç olan konu Romalıların bunu birçok yerde yapmaları, ama burada yerli Daçyalı (Daki) toplumu ile bütünleşip Latin etkisinin bu ülkede binlerce yıl yaşaması. Osmanlı, günümüz Romanya’sında yaşayanlara Ulah diyor ve Eflak, Boğdan, Erdel gibi Orta çağ Prenslikleri vasal prenslikler (client state) “beylik” olarak Osmanlı egemenliğini tanıyor. Romantizm ve Milliyetçilik akımlarının etkisiyle ve Ulah aydınlarının öncülüğünde günümüz Romanya’sı oluşuyor.
Bildiğiniz gibi Yugoslavya, 90’ların başında Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Makedonya’ya bölündü. Daha sonra da Kosova Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan etti. Bu süreçlerin çok sancılı ve kanlı olduğunu hatırlıyoruz, ama bu, konumuzun dışında.
Makedonya, adı tartışmalı ülkelerden biri. Devletin resmi adı “Makedonya Cumhuriyeti”. Buna karşılık Yunanistan, günümüz Yunanistan Devletinin “Makedonya” adında yerel bir bölgesi olduğunu ve “Makedonya” adının bir devlet adı olarak kullanılmasının antik Makedon Krallığının (Selanik kentini bile kapsayan, Büyük İskender’in fetihleriyle Hindistan’a dek uzanan) geniş topraklarını çağrıştırdığını belirterek Makedonya’nın Avrupa Birliğine üyeliğini yıllarca engelledi. Sonunda, ülkenin uluslararası platformlarda “Kuzey Makedonya” olarak anılmasıyla çözüm bulundu. Aslında Yunanlılar ile Makedonlar arasındaki anlaşmazlık çok eskilere uzanıyor. Antik çağda Makedonlar ya Yunanca dışında bir dil ya da çok kaba bir Yunanca konuşuyor ve Yunan kaynakları (konuşmaları anlaşılmaya her topluluğa denildiği gibi) Makedonlara “barbar” diyor. Günümüz Makedoncası ise Bulgaristan’da konuşulana oldukça yakın bir Slav dili.
Arnavutluk adını kullanan da, sanırım, tek biziz. Bu kelime Arapça kökenli olduğu halde Araplar bile Batı kaynaklı sözcüğü kullanarak “Albaniyâ” diyorlar. Latince’de “alba”, “beyaz” anlamına geliyor ve dorukları hep karlı dağlarla kaplı ülke için güzel bir isim. Kendilerine “Shqiptar”, dillerine de "shqiponje" diyorlar. Shqiponje, “kartal” anlamına da geliyor ve ülkenin bayrağında çift başlı kartal ile simgeleniyor. Kartal da yükseklerde uçan bir kuş olarak bu ülkeye çok uygun. Arnavutça Hint-Avrupa dil ailesinden, ama günümüzün hiçbir Avrupa diline benzemeyen çok zor bir dil. Ayrıca uzun yıllar Osmanlı ile yaşamış, Slav ülkeleri ile çevrili bu ülkenin dilinde çok az yabancı kelime olması da çok ilginç. (Burada tarih merakımı bastıramıyorum ve Arnavutluk ile Mısır arasındaki beklenmeyen ilişki aklıma geliyor. Ailenin en ünlü kişisi Mehmet Ali Paşa – o zamanki- Makedonya’nın Kavala kentinde doğduğu için tarihe “Kavalalılar” olarak ünlenen ailenin kökeni Arnavut. Ailenin Arnavutlarla ilişkisi yıllarca sürüyor. Öyle ki Kavalalı ailesinden Ahmet Fuad Paşa, İngiliz yönetiminin ardından, Mısır Kralı I. Fuad (1922-1936) olarak tahta çıkmasından önce Arnavutluk Kralı olmak istemiş!)
Osmanlının, Slavlara dayanarak, günümüz Avusturya’sına Nemçe, Viyana’sına Beç dediğini hatırlayalım. “Nemçe” veya “nemec” Slavcada “dilsiz” veya “dili anlaşılamayan” anlamına geliyor. Antik Yunandaki “barbar” veya Arapların “berberi” nitelemesinde de aynı anlayışı görüyoruz: Herkes kendi dilini, “dil” olarak niteliyor ve bilmediği bir dilde konuşanları “dilsiz” diyerek ötekileştiriyor. Dil konusunda ilginç bir not da “Slav” sözcüğü ile günümüz İngilizce’sindeki “slave-köle” veya Fransızca’sındaki “esclave” benzerliği. Uzmanlar Arapların ve Doğu Romalıların orta çağda, bazı Balkan ve Doğu Avrupa halklarını köle olarak çalıştırmasını kaynak gösteriyor. Kökü Latince’de sclavus kelimesine uzanıyor ve hiç de hakaret içermiyor.
Slavlardan söz ederken bu etnisitenin Rusya, Ukrayna, Polonya, Bulgaristan, Slovenya gibi birbirinden çok uzak ülkelere, farklı kültürlere uzandığını, din ve mezhep ayrılıklarının çok önemli olduğunu vurgulamalıyız. Müslümanlara Boşnak deniyor; Hırvatça ve Slavca hemen hemen aynı dil, ama Ortodoks Slavlar Kiril alfabesi, Katolikler (örneğin Hırvatlar) Latin alfabesi kullanıyor.
Bosna-Hersek adındaki Bosna bu adı taşıyan ırmaktan kaynaklanıyor, Hersek Almanca (hertzog-dük) bir sözcük. 1878 yenilgisi ardından bu bölge Osmanlının “müstakil” bir Sancağı statüsüne geçmiş, polis gibi bazı hizmetler ise Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bağlanmış ve onlar da bir “dük” atamış. İşte Hersek adı buradan geliyor. (Bölge 1908’de tümüyle Avusturya-Macaristan egemenliğine geçmiş).
Benim özellikle ilgimi çeken üç nokta var:
· Bir kavmin yerleştiği topraklar, kavim azınlık olsa veya kültürel olarak eriyip çok değişse de, o kavmin adını taşıyabiliyor. Örneğin MÖ. 6. Yüzyılın Thracian Kabilesi nerede? Ama bizim hala bir “Trakya” bölgemiz var; MS. 6. Yüzyılın Bulgar’ları nerede? Ama hala “Bulgaristan” var.
· Adlandırmada politikanın etkisi büyük. Günümüzde kullandığımız Ülke / Millet adlarında, 18. – 19. Yüzyıldaki Romantizm ve Milliyetçilik akımlarının etkisiyle Orta Çağı unutup, antik dönemdeki Latin kültürüne dönüş isteği oldukça belirgin. Örneğin Osmanlı döneminde Trablusgarp olarak bilinen topraklar, Libya; Vilayet-ül Şam olarak bilinen topraklar, Suriye adıyla anılmaya başlanıyor. Benzer politik adlandırmalar daha önce de görülmüş: Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlığı benimsemesinden sonra, Yahudi isyanlarından bıkan İmparator Hadrian MS. 2. Yüzyılda “Judea” olarak bilinen bölgenin adını “Syria Palestine” olarak değiştirmiş.
· Bir diğer politik etki de -özellikle eski Yugoslavya’nın parçalanmasında gördüğümüz gibi- etnik ve din/mezhep farklılıklarının uzun süre uyuduktan sonra 20. Yüzyılda bile çok etkin olması. (Burada laikliğin önemini, Atatürk’ün vizyonunu hatırlıyoruz. Bu mektupta Balkanlarda dolaştık. Bir de Yurdumuzun Güneyine ve Doğusuna doğru gitseydik laikliğin önemini nasıl görürdük kim bilir!)