Haziran ayı oldukça sıcak geçti. Birçoğumuz zihin veya beden olarak tatilde. Bir yandan da Dünyanın dört bir köşesinden, Filistin’den ve Ukrayna’dan gelen korkunç haberler hepimizi derinden etkiliyor ve vicdanımızı sarsıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı; İsrail'in Gazze’yi işgali ve çeşitli ülkelerdeki yöneticilerin / toplumların tepkileri / tepkisizlikleri çok düşündürücü. Bu vahşet suçunu neden işliyorlar, çünkü yapabiliyorlar!
Üniversitelerin Uluslararası İlişkiler Bölümlerinde bu konuda ele alınan klasik bir örnek var: Melos Diyaloğu. Atina ile Sparta çevrelerinde gruplanmış şehir devletleri, Peleponez savaşları adı verilen bir dizi savaş içindeler. MÖ. 426’da Atina, Ege denizindeki küçük Melos adasına büyük bir donanma ve çok sayıda asker göndererek adayı kuşatıyor. Melos, Dor olan etnik kökenleri nedeni ile Sparta’ya yakın ise de savaşta tarafsız kalan bir küçük ada - şehir devleti. Bu devletin yöneticileri ile Atinalı donanma komutanı arasındaki diyalog Thucydides’in History of the Peloponnesian War adlı kitabında anlatılıyor. Tarafların argümanları şöyle özetlenebilir:
1) Atinalılar Meloslulara bir ültimatom verir: teslim olup Atina'ya haraç ödeyecekler ya da yok olacaklardır. Atinalılar durumun ahlaki olup olmadığını tartışarak zaman kaybetmek istemezler çünkü pratikte güç haklıdır ya da kendi deyimleriyle "güçlüler yapabileceklerini yapar, zayıflar ise çekmeleri gerekeni çekerler".
2) Meloslular kendilerinin düşman değil tarafsız bir şehir olduklarını, dolayısıyla Atina'nın onları fethetmesine gerek olmadığını savunurlar. Atinalılar ise Melos'un tarafsızlığını ve bağımsızlığını kabul ederlerse zayıf görüneceklerini söylerler. (Adalet ve vicdan konu dışıdır.)
3) Meloslular bir istilanın diğer tarafsız Yunan devletlerini telaşlandıracağını ve kendilerinin de istila edileceği korkusuyla Atina'ya düşman olacaklarını savunurlar. Atinalılar ise diğer Yunan devletlerinin bu şekilde davranma ihtimalinin düşük olduğunu, Atina’ya karşı silahlanmak istemeyeceklerini söyler. Melos'u fethetmek Atina'nın gücünü gösterecek ve isyan etmeği düşünenleri caydıracaktır. (Saldırgan korku salmalıdır.)
3) Meloslular savaşmadan boyun eğmenin utanç verici ve korkakça bir davranış olacağını savunurlar. Atinalılar Meloslulara gururlarını bir kenara bırakmalarını tavsiye eder çünkü adil bir savaşla karşı karşıya değildirler ve yenilgi yok olmak anlamına gelecektir. (Utanç, gurur anlamsız kavramlardır ve saldırganın adil davranma kaygısı yoktur.)
4) Meloslular tanrıların yardımına sahip olacaklarını, çünkü konumlarının ahlaki açıdan adil olduğunu savunurlar. Atinalılar ise tanrıların müdahale etmeyeceğini, çünkü güçlülerin zayıflara hükmetmesinin doğal bir düzen olduğunu savunurlar. (Tanrılar da zayıfı korumaz.)
5) Meloslular Spartalı soydaşlarının kendilerini savunmaya geleceğini iddia ederler. Atinalılar, Spartalıların Melos'ta bir çatışmayı göze alacak kadar çıkarları olmadığını ve Atina'nın daha güçlü bir donanmaya sahip olduğunu belirtirler. (Kendileri açısından zorunlu olmadıkça, soydaşla ve dostlar da canlarını tehlikeye atmaz.)
6) Atinalılar Melosluların gerçekçilikten yoksun tavırları karşısında şaşkınlıklarını ifade ederler. Kendilerinden çok daha güçlü bir düşmana, özellikle de makul şartlar sunan bir düşmana boyun eğmenin utanılacak bir şey olmadığını yinelerler. (Acı gerçeklere boyun eğmek gerekir.)
Meloslular fikirlerini değiştirmez ve Atina elçilerini kibarca geri çevirirler. Atinalılar adayı kuşatırlar. Sonunda Melos teslim olur, ama çok geç! Atinalılar büyük bir katliama girişir, askerlik çağındaki bütün erkekleri öldürürler, kadın ve çocukları esir alırlar.
Çok acı değil mi? 2500 yıl sonra bugün de hâlâ aynı noktadayız. Ama umudumuzu kaybetmeyelim, çünkü Gazze’deki vahşet karşısında (İsrail de dahil) çeşitli ülkelerde, ABD Üniversitelerinde birçok protestolar, gösteriler ve bazı uluslararası kurumlarda adalet çağrıları da görüyoruz. Oysa devlet yöneticilerinde benzer bir yakalaşımı hiç yok. Bu durumun bize izlenecek yolu gösterdiğini düşünüyorum. Bireylerdeki adalet, vicdan, erdem... gibi duygu ve düşünce ilkelerini geliştirmemiz ve bunları yönetimlere yansıtmak için demokrasi talebini yükseltmemiz gerekiyor. Daha çok yolumuz var!