Sanırım İdealizmin en ünlü alegorisi mağara duvarındaki gölgeler öyküsüdür. (Platon, Devlet, 7nci Kitap, MS. 380) (Bir önceki yazıdaki Yedi Uyurları hatırlayanların “yine mi mağara” dediklerini duyar gibiyim. Ama bu başka mağara). Yalnızca mağara duvarına yansıyan gölgeleri (fenomen) görebilecek biçimde zincirlenmiş insanlar, dışarıda, güneş ışığı altındaki o nesnelerin asıllarını (lümen, Latince lucerne_parlak) göremezler. (Tabii bu giriş, alegorinin yalnızca dekorunu tanıtıyor. Asıl olay bundan sonra başlıyor, ama bizim amacımız için şimdilik bu kadarı yeterli). İdealizm kısaca, gerçekliğin maddi olmadığını, zihinsel ve ruhsal olduğunu savunan felsefe akımı olarak belirtilebilir. İdealizm, çok geniş kapsamlı bir akım ve bin yıllar boyunca Platon, Hegel veya Berkeley gibi düşünürlerce çok farklı biçimlerde yorumlanıyor.
Platon’un bu öyküyü
anlattığı günlerden beri binlerce yıl insanlık ışığın kaynağını, “hakikati”
öğrenmeye çalışmış. Duvarda gölgeleri yansıtan eğitim sistemini, gerçeği öğrenen
ve anlatmaya çalışanların neden linç edilmeye çalışıldığını tartışmış. “Benim ışık
kaynağım doğru, seninki yanlış” diye savaşmış. Derken 1700’lerde Immanuel Kant
gelmiş, madem lümenleri bilemiyoruz, fenomenler üzerinden ilerleyelim demiş. Aydınlanma-Modernite
veya Bilimsel Devrim-Teknoloji-Sanayi Devrimi-Bilişim gibi çizgiler bizi bugüne
getirmiş. Kısacası Metafizik (fizik ötesi) ile değil, fizik ile uğraşmaya
yönelmişiz.
Günümüzde ulaştığımız yerde büyük çevre, iklim, birey, toplum
sorunları ile karşılaşıyoruz. Geldiğimiz yeri hiçbirimiz beğenmiyoruz. Bu da
doğal olarak “son 700-800 yıldır izlediğimiz çizgi yanlış mıydı?”, “Orta çağ o
kadar da karanlık değil miydi?”, “Fizik, Metafizikle desteklenmeli mi?” … benzeri
sorulara yol açıyor.
Diğer yandan Aydınlanma-Bilim-Teknoloji çizgisinin bizi
ulaştırdığı birçok olumlu şey de var. Örneğin doğayı çok daha iyi biliyoruz.
Yaşam süresi uzadı, barınma, ulaşım, iletişim … gibi alanlarda çok olumlu
gelişmeler sağladık. Öyle ki artık istesek de geri dönemeyiz! Kim sıcak
evinden, otomobilinde, internetten, ilaçlarından-aşılarından vaz geçer? Ayrıca kişisel
deneyimimiz, bireylerin zihinlerinden bağımsız bir fiziksel bir dünyanın varlığına
işaret ediyor. Çevremizde gördüklerimiz “gerçek”. En basit açıklama genellikle
en doğru açıklamadır, gereğinden fazla karışık açıklamalar, “belki de biz
gölgeleri görüyoruz” gibi düşünce egzersizleri bizi nereye götürebilir? (Basit
açıklamanın genellikle doğru olduğu konusunda daha derine dalmak isteyenler, Occam’ın
Tıraş Bıçağı ilkesini_Occam’s Razor Blade Principle inceleyebilir).
Biz yine mağara alegorimize dönelim. Mağara duvarına zincirlenmiş
olarak gölgeleri seyretmek, bu dünyada yasaklar ve dogmalarla çevrili olarak yaşamak,
ancak öbür dünyada güzel bir yaşama kavuşabilmek, birçok kişiye pek uygun gelmedi.
Dini konulara “mistik” yaklaşımlar gelişti. Hıristiyanlık’ta Aziz Augustinus (354–430),
İslam’da Muhyiddin İbn Arabî (1165-1240), Yahudilik’te Isaac Luria (1534-1572)
anılabilir. Bu din adamları genellikle “ışık kaynaklarına” ulaşmışlar, sevgi ve
aşkla bağlanmışlar, hatta onunla bütünleşmişlerdir (Vahdet-i Vücud, Ene’l-Hak).
Yani insanlık metafizik alanda da dogmatizmden bazı kaçış alanları oluşturmuş
ve ahlak erdem, adalet, vicdan… gibi konularda hiç de yabana atılamayacak düşünceler
biriktirmiş.
Belki de fizik ötesi, her zaman günlük yaşamımızda yer
alıyor. Eğer bilim dünyasını (bence çok dar olarak) gözlem ve ölçmeye
dayandırırsak, ileriye doğru yaptığımız her öngörü ve beklenti “bilimsel”
değil. (Burada en belirgin Materyalistlerin, örneğin Marx’ın bile, ileriye dönük
söylediklerinin “metafizik” kapsamında olabileceği akla geliyor)
Ayrıca bilimsel yaklaşımda izlenen doğa olayı ile gözleyen
arasında bir mesafe olmalı. Edebiyat, sanat, felsefe gibi konularda ise “içinde
kaybolma”, “hemhal olma” gibi bir durum var. Sanırım hepimiz bazen bir müzik eserini
dinlerken, bir şiir okurken, bir tiyatro yapıtı veya filimi izlerken bu “içinde
kaybolma” durumunu yaşarız.
Ayrıca bilim dünyasının gözlem olanakları geliştikçe, bakış
açısını değiştirebildiğini (daha cazip bir söylemle gerektiğinde paradigma
değiştirebildiğini) görüyoruz: Aristoteles, Galileo, Newton, Einstein
sistemleri bunun kanıtı olarak önümüzde.
Sonuç olarak ben; mühendislik, fizik, matematik eğitimi almış
biri olarak materyalist bir değerlendirmenin pek çok alanda geçerli olduğuna; bu
bakış açısının hiç ele almadığı veya beni bir yere götürmediği konularda ise metafiziğin
yardımıma geldiğini söyleyebilirim. Aradaki çizgi ise tanımlanması zor ve çok
subjektif.
Fizik-metafizik karşıtlığı konusuna, felsefenin bu eski ve çok
kapsamlı konusuna, katkı yapamayacağımı biliyorum. Ama düşündüklerimi paylaşmak
ve sizleri de düşünmeye çağırmak istedim.