Geçtiğimiz Eylül ayı başında AKP Fatih İlçe Gençlik Kolu
Başkan Yardımcısı ve Çevre ve Şehir, Kültür Birim Başkanı Tolgay Demir, “Düz
Dünya Teorisi” başlıklı bir makale yayımladı ve bu konuyu ülkemizde yeniden
gündeme getirdi. Makalesinde Dünyanın düz olduğunu, Güneş çevresinde
dönmediğini, ders kitaplarında okuduğumuz Yeryüzü katmanlarının bir
spekülasyondan ibaret olduğunu belirtti. Bu konudaki görüşünün din ile olan
ilişkisini “Dinsel inançlarımızda örneğin
herkesin belli bir istikamete dönmesi (yönelmesi) küre dünyada imkansızdır, ama
düz dünyada herkes aynı yöne örneğin Kâbe'ye dönebilir” diye belirtti.
Dünyanın küresel olduğunu öne süren Cizvitlerin ve Vatikan’ın amacının “bizi ‘septilyonda bir’ bir gezegenin üzerinde
sınırsız uzayda uçtuğumuza ikna etmek” olduğunu belirterek, zaten Dünyanın
küresel olduğunu “öne sürenlerin tamamı
mason kulübü üyeleridir” diye vurguladı.
http://akgencfatih.com/
internet sitesinde yayımlanan bu makaleye
-gelen tepkiler üzerine birkaç gün sonra yayından kaldırıldığı için- ne
yazık ki bugün erişemiyoruz. Ben kaynak olarak basından yararlandım[1].
Bu konunun gündeme taşınmasına çok sevindim. Bu acayip görüş
üzerinde bir şeyler okuyup yazmak, Düz Dünyacıların böyle bir şeyi savunmak
için nasıl bir kafa yapısına sahip olduklarını anlamaya çalışmak istiyordum. Bu
yazıda “Dünyanın yuvarlak mı, yoksa düz mü olduğuna ilişkin” bir tartışma
bulamayacaksınız. Çünkü konu ciddiye alınmayacak kadar saçma. Benim derdim bu
saçmalığa nasıl inandıkları.
NE DİYORLAR?
İlk göze çarpan bu görüşün başka ülkelerde de hala
savunulduğu. Dünyanın düz olduğunu savunanlar arasında en örgütlü grup sanırım
ABD’de. Kökleri 19. Yüzyıla uzanan “Flat
Earth” derneği oldukça aktif. Konferanslar düzenliyorlar. Periyodik bir
yayın organı ve kapsamlı bir web siteleri var (https://theflatearthsociety.org/home/).
Flath Earth
derneği temel olarak dünyanın küresel biçimde değil, merkezinde Kuzey Kutbu
olan yaklaşık 40 000 km[2] çapında
bir disk biçiminde olduğunu savunuyor. Bu diskin çevresinde buzdan sıra dağlar
hem bizler için aşılmaz bir duvar oluşturuyor, hem de okyanuslardaki suyun uzay
boşluğuna akıp gitmesine engel oluyor. Diskin kalınlığını bilmiyoruz, çünkü
kenarına bile gelemedik.
Aslında Dünyanın küresel[3]
olduğu Antik çağlardan beri bilim ve düşünce insanları tarafından biliniyor, düz olduğunu savunanların pek de
sesi çıkmıyordu[4]. Düz
Dünyacılar 19. Yüzyılda gündeme geldi. Samuel Birley Rowbotham, önce 16
sayfalık küçük bir broşür yazıp yukarıda değinilen diski temel alan yapıyı
önerdi. Bu çalışma alanına da Zetetic
Astronomi (antik Yunanca zetos -
araştırmak, incelemek) adını verdi (1849). Ardından 430 sayfalık bir kitap yazarak
bu görüşü ayrıntılandırdı (1881). Rowbotham’ın ölünü üzerine binlerce hayranı Universal Zetetic Society adlı bir
dernek kurup Küresel Olmayan Dünya (The
Earth Not a Globe Review) isimli bir dergi çıkartmaya başladı. İşte bu
dernek daha sonra Flat Earth derneği
adını aldı.
Aslında Rowbotham yeni bir bilimsel yöntem geliştirmeye
çalışıyordu. Bilindiği gibi genel kabul gören bilimsel yöntem, kısaca, bir
hipotezi ele almak, bilimsel deney(ler) tasarımlamak, deneylerin sonuçlarına
göre bunu doğrulamak (veya yanlışlamak) ardından bulguları bilimsel ortamda
tartışmaya açmak temeline dayanır. Rowbotham ise bir hipotez olmadan doğrudan
doğruya gözlem ve deneylerle sonuca gitmeyi düşünüyordu (zetetik adı da buradan geliyor). Örneğimizde de Dünyanın düz veya küresel
olduğunu varsayarak deney tasarımlamadan, “dünyanın
biçimini anlamak için gözlem yapalım, kendi gözlerimizle görelim” diye yola
çıktı.
Rowbotham’ın Dünyanın düz olduğuna ilişkin görüşünün
temelinde Bedford Level Gözlemi var. 1838’de İngiltere Norfolk’ta Bedford
nehrinin 9 - 10 km boyunca düz ve sakin akmasından yararlanarak su yüzeyinden
20 cm kadar yukarıya yerleştirdiği bir teleskopla nehirde ilerleyen bir
teknedeki 150 cm yüksekliğindeki bir direği gözlüyor. 10 km ötede bile hala bu
direği görebildiğini, su yüzeyi dışbükey (convex)
olsaydı bunu göremeyeceğini belirtiyor.
Yukarıda bilimsel yöntemi özetlerken “deneyin tasarımlanmasına” değindim. Bu da
hipotezin analizini, hata paylarının hesaplanmasını içeriyor. Her şey bir yana
Rowbotham deneyi çok kötü tasarımlanmış, hatta hiç tasarımlanmamış. 20 cm, 150
cm gibi büyüklükler Yeryüzünün yarıçapı (yaklaşık 6 378 km) ile kıyaslandığında
çok küçük, nehrin uzunluğu yetersiz, o günün koşullarında uzaklık ölçümünde
hata payı fazla.... Sonradan yapılan ölçümlerde bu gibi hatalar kanıtlansa da
Düz Dünyacılar tarafından hala bu gözlem(!) sonuçları savunuluyor.
Bu yaklaşım günümüzün Düz Dünyacılarında “bir hipotezi deneyle kanıtlanmaya çalışmak
yanlıştır” biçimini almış. “Kendi
gözlerimizle baktığımızda bir yuvarlaklık gözlemiyoruz; herhangi bir hipotezi
doğrulayacak her türlü deneye de karşıyız” diyorlar. Bu görüşü o denli
abartılı bir biçimde savunuyorlar ki her şeyi gözleriyle görmek için kendi
yaptığı bir rokete binip gökyüzüne çıkmak isteyen (ve yere düşüp yaralanan) da
var.
Bu arada yeryüzünün eğiminin optik olarak gözlenmesine
ilişkin birkaç noktayı belirteyim. Bu konuda kapsamlı bir derlemeyi David K.
Lynch’in makalesinde bulabiliyoruz[5]. Görüş
koşullarının iyi olduğu bir havada, görüş açısının (field of view) 60 dereceden fazla olması durumunda yaklaşık 11 km
(35 000 ft) irtifada çekilen fotoğraflar incelenerek anlaşılabiliyor. Günümüzün
pek çok ticari uçuşu 40 000 ft’in altında. Askeri uçakların pilotları 50 000
ft’te dikkatli gözleyince eğimi gördüklerini; 60 000 ft.’te ise bu gözlemin çok
belirgin olduğunu belirtiyorlar. Bir süre ses hızı üzerinde ticari uçuşlar
yapan Concorde uçağı 60 000 ft irtifada uçuyor ve yolcuları bu eğimi
hayranlıkla seyrediyordu.
Kuşkusuz Düz Dünyacıların bilimle savaşmaları gereken birçok
konu var.
Dünya kendi ekseni çevresinde dönen küresel bir biçimde
değil bir disk olunca gece - gündüzün oluşması, Güneşin, Ayın ve diğer tüm gök
cisimlerinin hareketini de düşünmek gerekiyor. Örneğin Güneşi, Dünya diskinin
üzerinde dönen el feneri gibi bir ışık kaynağı gibi düşünüyorlar! Kuşkusuz uzayıp kısalan
gündüz - gece, gökyüzündeki yıldızlardan çok farklı hareket eden gezegenler vb.
olayı çok daha karmaşık bir hale getiriyor.
Güneş sisteminden daha uzaktaki yıldızlar ise tepesinde
Kutup Yıldızı olan bir fanus veya yarım küre gibi Yeryüzü diskinin üstünü
kaplıyor. Güney Yarımküreden başka bir gökyüzü, bambaşka yıldızlar görünmesini
nasıl açıklıyorlar bilmiyorum.
Yukarıda Yeryüzünün küresel olduğunun antik çağlarda bile
bilindiğine değindim. Hatta Eratosthenes 2300 yıl önce Yerkürenin çevresini
yaptığı ölçümlerle gerçeğe çok yakın bir biçimde tahmin etmişti.
Düz Dünyacılar bu gözlemi, Güneşi bizim bildiğimizden (150
000 000 km) çok daha yakın olduğunu varsayarak açıklıyor. Pekiyi, Güneş ne kadar
yakın olmalı? Düz Dünya varsayımına göre
hesaplayalım. İlkbahar ekinoksunda Güneş tam ekvator üzerinde olduğuna göre
Yengeç ve Oğlak dönencelerinden 45 derecelik açılarla gözlenmeli. Köşe açları
450 - 900 - 450 olan üçgenlerin dik kenarları
eşit uzunlukta olacağına göre ekvator - dönence arası uzaklık (yaklaşık 4800
km) Güneşin yüksekliğine eşit olmalı. Günümüzün ticari uçaklarının bile 10 - 12
km yüksekten uçtuğunu göz önüne alırsak Güneşin bu denli yakın olmasını nasıl
açıklarız bilmem!
Bir diğer sorun da kütleçekim. Modern bilime göre, tüm gök
cisimlerinin (kuşkusuz bu arada yeryüzünün) küresel şekillerinin nedeni
kütleçekim. Bu kuvvet ile gök cisimlerini oluşturan madde bir merkez çevresinde
toplanıyor. Düz Dünyacılar dünyanın (ve
sanırım tüm gökyüzünün) yukarıya doğru yerçekimi ivmesiyle (g=9,8 m/s2)
hızlanarak hareket ettiğini, bu nedenle bırakılan cisimlerin aşağıya düştüğüne
inanıyorlar. Jeologlar dünyanın yaşını
4,54 Milyar yıl olarak tahmin ediyor. Düz Dünyacılara göre ya ışık hızı bir
sınır değil, ya da Dünyamız henüz birkaç aylık! Çünkü duran bir yeryüzünden
başlayıp 9,8 m/s2 ivmeyle hızımızı artırırsak yaklaşık 1 yılda ışık
hızını geçiyoruz[6]!
Yukarıdaki örneklerde Düz Dünyacıların gözledikleri düz Dünyayı
açıklamak için bir yanıt (!) önerdiklerini, ama bu yanıt üzerine biriken
soruları hiç dinlemediklerini ve tartışmadıklarını görüyoruz. Onlar için Dünya gözümüze düz görünüyorsa
düzdür. Uydular yalan, Uzay yolculukları uydurma. Uzaydan çekilen fotoğraflar
kandırmaca. Ay’a hiç gidilmedi, ABD’nin Ruslara karşı mahçup olmaması için Ay’a
gidiş görüntüleri bir stüdyoda çekildi. NASA insanlar devlete vergi versin diye
yalan söylüyor. Uçak pencereleri hileli,
Uçak pilotları, gemiciler, yeryüzü veya uydu radyo frekans linkleri, küresel
konumlama sistemi üzerinde çalışan teknik uzmanlar ya kandırılıyor veya satın
alınıp işbirlikçi yapılıyor.
Pekiyi insanlar bu zırvaya neden inanıyor.
KOMPLO TEORİLERİ ÇEKİCİ
İnsanlar için komplo teorilerinin özel bir çekiciliği var.
Bu konu bir başka yazınının konusu olacak kadar geniş ve kapsamlı. Komplo
teorileri ile bilimsel ve toplumsal birçok alanda karşılaşıyoruz. “Kansere çare
bulundu, ama ilaç şirketleri gizliyor”dan başlayıp John F. Kennedy suikastı, 11
Eylül İkiz Kuleler saldırısı, Prenses Diana’nın otomobil kazası…gibi olaylarda
“derin” devletlerin ve gizli örgütlerinin rolü birçok komplo teorisinin öne
sürülmesine yol açıyor.
Gerçekten de bu gibi
olaylar tüm boyutlarıyla açıklanmıyor. Ayrıca Domuzlar Körfezi çıkartması,
Watergate Skandalı, İran-Kontra skandalı, Saddam’ın nükleer silahları yalanı,
Wikileaks belgeleri gibi birçok olayda gerçek ortaya çıkınca devletlerin ve
gizli örgütlerinin rolü de görünüyor. Bu kuşku öyle bir boyuta çıkıyor ki
“devlet ve kurumları bir şeyi savunuyorsa mutlaka yalandır” diye düşünülüyor.
Ele aldığımız Düz Dünya tartışmasında da NASA’dan gelen
fotoğraflara inanılmamasının temelinde bu güvensizlik ortamının yattığını
düşünüyorum. Tabii NASA dışı kaynakların uydu fotoğraflarına, bu kadar uzmanın,
bilim insanının görüşüne inanmamak yukarıda değindiğim gibi özel bir ruh hali
gerektiriyor. Ama birçok Amerikalı için
uzay fotoğrafı deyince akla gelen tek kaynak NASA, bilim insanları, pilotlar,
gemiciler filan da kolayca kandırılabilir veya satın alınabilir.
Konunun kişisel boyutu da var. Bir komplo teorisini savunan
kişiler (örneğin AKP’nin bir ilçe gençlik kolu yöneticisi veya ABD’de uzaya
çıkıp bir bakmak için kendisi bir roket yapan Mike Hughes adlı bir limuzin
sürücüsü) bir çok kişinin göremediğini gördüğüne inanarak büyük bir özgüvenle konuşuyor ve dikkat çekip
gazetelere ve dergilere çıkıyor; Flat
Earth derneğinin veya AKP gençlik kollarının etkinliklerinde sosyalleşip
ayrıcalıklı bir kimlik kazanıyor.
ANAHTAR KELİMELER
Komplo teorileri ve bunların anlatımında kullanılan dil de
çok önemli. Bazı anahtar kelimeler başka komplo teorilerini çağrıştırıyor ve
böyle birbirine dayanan bulanık fikirler özel çağrışımlarla daha da bulanık
biçimde dile getiriliyor. Yazının başında andığım Tolga Demir’in makalesinde
“Cizvit”, “Vatikan”, “Mason” sözcüklerinin geçmesi bence bu açıdan çok önemli.
Örneğin neden başka Hıristiyan mezhepleri değil de Cizvit mezhebi veya Vatikan
Katolikliği? Bu mezhepler gerçekten Dünyanın önemsiz bir gezegen olduğunu mu
savunuyor? Dünyanın küresel olduğunu, kendi çevresinde ve Güneş çevresinde
döndüğünü bilen, bunu yazan, öğreten, buna göre roketler, uydular, cihazlar
tasarımlayan, uçaklar uçuran, gemiler yöneten… milyonlarca insan gerçekten
Mason mu?
Bu söylemdeki amaç, böyle sorular sormak veya yanıtlarını
bulmak değil, “Cizvit”, “Vatikan”, “Mason” gibi anahtar sözcükler kullanılarak
diğer komplo teorilerine referans verip “... bu kurumların ne kadar kötü
olduğunu zaten (diğer komplo teorilerinden) biliyorsunuz, işte Dünya yuvarlak
diyenler de o kadar kötü” izlenimini oluşturmak.
DİNSEL REFERANSLAR
Düz Dünyacılar genellikle kanıtlarını açıkça Kutsal
Kitaplara ve dini referanslara dayandırmıyor; ama bu konuda bazı değinmelerden
ve çağrışımlardan yapmaktan da kaçamıyorlar. Örneğin Flat Earth Society, “herhangi
bir yerleşik dinle kurumsal (official) bir bağlantı içinde olmadıklarını”,
ama “hemen hemen her dinin kubbe biçimli
bir gökyüzüne ilişkin dünya görüşünü paylaştığını ve derneğin önceki ve
günümüzdeki başkanlarının Hıristiyanlıkla güçlü tarihsel bağları olduğunu inkar
etmelerinin olanaksız” olduğunu belirtiyor[7].
Kutsal kitaplarda dünyanın şekline ilişkin çok açık bir
ifade yok. Ama bazı ifadeler yorumlarla beslenip yeryüzünün düz olduğuna,
gökyüzünün bir çadır gibi yeryüzünü örttüğüne işaret edilebiliyor.
Örneğin Tevrat ve İncil’de şu ifadeler Düz Dünyacılar
tarafından kullanılıyor:
“Gökleri perde gibi
geren, Oturmak için çadır gibi kuran O'dur.” (Yeşaya, 40.22). “Dağılmış Yahudalılar'ı Dünyanın dört
bucağından bir araya getirecek.” (İsaiah, 11:12). “Ağaç büyüdü, güçlendi, boyu göklere erişti. Dünyanın dört bucağından
görülüyordu.” (Daniel, 4:11)[8].
Kur’an - Kerim’de de de yeryüzünün biçimi konusunda çok açık
bir ifade yok. Ama birkaç yerde “halı yaymak” terimine benzer biçimde “yaymak -
sermek” fiili yer alıyor: “Yeri de
yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi
bitirdik.” (Hicr Suresi 15:19). “Yeryüzünü
de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift
bitkiler bitirdik.” (Kâf Suresi 50:7)[9].
Diğer yandan dini uygulamalara gelince biraz farklı bir
görünümle karşılaşıyoruz. Küresel yeryüzünde namazda Kıbleye yönelmek, oruç
veya namaz vakitlerinde kutup bölgelerinde çok uzun gece ve gündüz süreleri ile
karşılaşmak büyük zorlulara yol açıyor. Bu nedenle “İslami
uygulamalar düz Dünya modeline göre düzenlenmiştir. İslamdaki ibadetlerin doğru
düzgün uygulanması için Dünyanın düz olması gereklidir.”[10]
denebilir. Bu gibi zorlukları aşmak için İslam kaynakları “İslami hükümler evrensel olmakla beraber, insanların büyük kısmının
yaşantıları esas alınarak düzenlenmiştir” diyor ve aykırı durumlarda “vakitlerin normal (?) vakitli bir ülkenin
saatine göre takdir edilmesini” öneriyor[11].
TEMEL SORUN “İNSAN İÇİN YARATILMIŞ DÜNYA” İNANCI
Bence Düz Dünyacıların savunduğu görüş, NASA ilişkisinde
komplo teorisi yönü belirgin olmakla birlikte, tipik bir toplumsal komplo
teorisinden daha kapsamlı, bilimsel metoda bir seçenek getirmek iddiasıyla
başlıyor.
Ayrıca dini yönü de herhangi bir Kutsal Kitabın satırlarını
yorumlamaktan öteye geçiyor. T. Demir, küresel dünyacılık konusunda Vatikan’ı
ve Cizvitleri suçlasa da Düz Dünyacıların görüşlerinin köklerinde Hıristiyan
inançlar var. Sonuç olarak Düz Dünyacılık
farklı dinleri kapsayan çok daha derin bir duygudan kaynaklanıyor:
İnsanın evrendeki trilyonlarca yıldızdan biri olan Güneşin çevresinde dönen bir
gezegenin üzerinde yaşayan bir canlı türü olduğumuzu kabul etmek zor geliyor!
Diğer gök cisimlerinden çok farklı bir Dünyamızın olduğu, bizi aydınlatan özel
bir güneşin diskimizin üzerinde döndüğü, gökyüzünün bir kubbe gibi üstümüzü
örttüğü inancı çok çekici. Çünkü ancak bu durumda insanlık gerçekten özel bir
“yaratık” olacaktı. Ama ne yazık ki değil.
[2] Küresel Dünyanın çevresi yaklaşık 40 000 km. Bir disk
üzerine yayınca diskin çapı da bu kadar oluyor.
[3] Yeryüzünün tam küresel olmadığını kutuplarda biraz
daha basık, ekvatorda daha şişkin olduğunu biliyoruz. Gelişmiş matematiksel
modelleri bir yana bırakırsak, yaygın adıyla “Geoid” veya “Oblate Küresel”
denebilir. Bu yazıda basitçe “küresel” olarak anılacak.
[4] Dünyanın kendi çevresinde ve Güneş çevresinde dönmesi
konusu ayrı. Galileo’dan bildiğimiz gibi din çevreleri bu dönüş fikrine hep
karşı çıktı.
[5] Lyinch, David K., “Visually Discerning the
Curvature of the Earth”, Applied Optics, Vol 47, No: 34, December 2008.
[6] (9,8) m/s2*(365*24*60*60) s=309 052
800 m/s
[7]
https://theflatearthsociety.org/home/index.php/about-the-society/faq
[8] https://www.kutsalkitap.org
[9] Kur’an-ı Kerim Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı,
Doç.Dr. Halil ALTUNTAŞ-Dr. Muzaffer ŞAHİN, 2011.
[10]
https://islamingercekleri.wordpress.com/2013/05/25/4-kuranin-duz-dunyasi/
[11]https://sorularlaislamiyet.com/islamdaki-ibadetlerin-dogru-duzgun-uygulanmasi-icin-dunyanin-duz-mu-olmasi-gerekir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder