Geometrinin şu üç özelliği
bana hep olağanüstü geliyor:
-
Her şeyin –en
beklenmedik şeylerin bile- bir kuralı olduğunu göstermesi;
- Çok basit ve
herkes için belirgin olan kavramlardan başlayarak adım - adım çok daha karmaşık
olan sorunları çözme yolunda bir örnek oluşturması.
-
Başlangıçta yaptığımız basit varsayımları
değiştirdiğimiz zaman, önümüzde yepyeni dünyalar açıldığını göstermesi.
Bunların ilk ikisini şimdi,
üçüncüyü Geometri - 2 başlığı altında 15 gün kadar sonra ele almayı düşünüyorum.
İnsan,
çevresindekileri anlamaya çalışınca her halde ilk izlenimi değişim ve
düzensizlik oldu. Birdenbire karşısına çıkan vahşi hayvanlar kendini
kovalıyordu; gökyüzü bir aydınlanıp bir kararıyordu; hava bir ısınıp bir
soğuyordu; dallardaki ham yiyecekler olgunlaşıyor, sonra da çürüyüp
dökülüyordu. Zamanla bütün bu olayların aslında bir düzeni olduğunu; hatta bu
düzenin gökyüzündeki düzene benzediğini gözledi. Belki de ondan
kaynaklanıyordu? Güneşin doğup batmasının, ayın gecemizi aydınlatmasının, değişen
mevsimlerle havanın ısınıp soğumasının ve yıldızların kümeler oluşturup
gökyüzünde ilerlemesinin bir düzeni vardı ve bu düzen yeryüzündeki birçok
olayla yakından ilişkiliydi.
Derken insanlar
kendileri dışındaki doğanın düzeni yanında kendi düzenlerini kurmaya; ekip
biçmeye ve bazı hayvanları evcilleştirmeye başladılar. Tarım için tarlalar düzenlemeye,
ekinleri için su getirmeye uğraştılar. Sel suları çekilince tarlalarını yeniden
bulmaya çalıştılar. Tarlalarının şekillerini soyutlayıp yeryüzünü ölçmeye
başladılar ve bir yandan geometri (geo + metri - yer + ölçümü) bir
yandan da coğrafya (geo + graphia - yeryüzü + anlatımı) gelişmeye
başladı.
Soyut
şekiller, daireler, üçgenler, kareler, dikdörtgenler oluştukça bunların bazı
kuralları olduğunu Babilliler, Mısırlılar, Hintliler, Çinliler gözlemişti. Ama
bugün elimizde en eski yazılı kaynaklar olarak MÖ V. Yüzyılda Antik Yunandaki
felsefe - bilim insanlarının, özellikle de Miletus’lu Anaksimandros ve
Samos’lu Pisagoras’ın kitapları var. Pisagoras teoremi olarak bildiğimiz dik
üçgende “dik kenarlarının uzunluklarının karelerinin toplamının, hipotenüsün
uzunluğunun karesine eşit olması” çok ilginç bir “düzen” örneğidir. Üstelik
üçgenlerin “düzeni” bu kadarla da kalmıyor. Herhangi bir üçgende köşe
açılarının ortasından çizilen çizgilerin (açıortayların) aynı noktada
kesiştiğini; kenarlarının orta noktalarını karşı köşeye bağlayan çizgilerin
(kenarortay) aynı noktada kesiştiğini; köşelerden karşı kenara dik olarak
çizilen çizgilerin (dikme) aynı noktada kesiştiğini gözlüyoruz. Kısacası her
şeyin bir kuralı var ve geometri bunu ilk kez kanıtlamış. Başlı başına bunun
bile çok büyüleyici olduğunu düşünüyorum.
Bir
diğer boyut da geometrinin temel kavramlardan başlayarak karmaşıklara doğru adım
– adım ilerleme sistematiğinin ilk örmeğini oluşturması. “Temel kavramlardan
başlayarak karmaşıklara doğru ilerleme” derken Abraham Lincoln hakkında
anlatılan bir anekdot aklıma geliyor. 1800’lerin ABD’sinde henüz günümüzde üniversitelerde
uygulanan hukuk eğitimi yokmuş. Bir avukatın yanında uzun süre çalışarak
usta-çırak ilişkisi ile yetişip baro sınavını başararak avukat olunurmuş.
Kırsal bir bölgede yaşayan ve daha önce de pek okul yüzü görmeyen 25 yaşındaki Abraham
Lincoln ise avukatlık mesleğini kitaplardan öğrenmeye çalışmış. Bir ara bu
mesleğin çok büyük bir sorumluluk getirdiğini düşünüp vaz geçmiş. Ama sonradan Öklides’in
“Öğeler” (Elements) adlı eserini
okuyunca, basit temel ilkelerden başlayıp adım – adım ilerleyerek çok karmaşık
sorunları çözebileceğini görmüş ve kendine güvenmeye başlamış.
Aslında
MÖ 300’lerde
yaşayan Öklides yeni bir geometri teoremi filan önermemiş. “Öğeler”’de yaptığı kendisinden
önce bu alanda bilinenlerin bir derlemesi, ama çok önemli bir derleme! 13
Kitaptan oluşan “Öğeler“’de TANIM, POSTÜLA (axiom), ORTAK KAVRAMLAR’a (common notion) dayanarak ve daha önce kanıtladığı
TEOREMLERİ kullanan bir sistematik kurmuş.
Öklides,
“Öğeler”de
·
131 Tanımla, “nokta”, “doğru”, “düzlem” gibi temel
geometri terimlerini belirliyor;
·
5 Postülayla “bir noktadan herhangi bir noktaya
bir doğru çizilebilir” veya “bir daire herhangi bir merkez (nokta) ve uzaklık
(çap) ile tanımlanır” gibi kanıtlanmasına gerek
olmayacak kadar açık hükümleri kapsıyor;
·
5 Ortak Kavramla, “aynı şeye eşit olan iki şey
birbirine eşittir” veya “bütün parçalarından büyüktür” gibi geometrinin de
ötesindeki doğrulara gönderme yapıyordu.
Bu tanım – postüla – ortak
kavramları temel alarak, en basitlerinden başlayarak, en karmaşık geometri teoremlerine
uzanan bir zincir izleyerek 450’den fazla teoremi kanıtladı.
Bu yazının ekinde iki basit örnek
vererek Öklides’i anmaya çalıştım. Bu ekiteki akıl yürütme sistematiğini kolayca
anlayacağınızı düşünüyorum; ama fazla “teknik” bulup incelemeseniz de olur. (Bana
gelince, Öklides’in sistematik yaklaşımı
bana o kadar olağanüstü geliyor ki eklemeden duramadım.)
Geometrinin
bu olağan üstü özellikleri, tarih boyunca, birçok felsefecinin ilgisini çekti.
Bu felsefeciler arasında baştan beri ezoterik sistemlere yönelenler de oldu, burada
övgü ile söz ettiğim sistematik yaklaşımın sınırlarına işaret edenler de. Ama
bu konuları Geometrri - 2’ye bırakmak
sanırım daha doğru olacak.
Bunları
düşününce büyük Atatürk’ün neden temel geomeriyi anlatan bir kitap yazdığını;
çocukların hiç anlamadan ezberlediği terimlere güzel Türkçe karşılıklar
önerdiğini gayet iyi anlıyorum.
EK
Önce çok basit görülen bir teoremi
ele alalım:
TEOREM: m ve n doğruları ayrı ayrı k doğrusuna paralel ise, m doğrusu
da n doğrusuna paraleldir.
Öklides bu basit teoremi
kanıtlamak için önce “paralel” tanımını ele alıyor.
TANIM: Paralel doğrular, aynı düzlemde olan ve her iki yönde de
sonsuza kadar uzatıldığında kesişmeyen doğrulardır.
Ardından bir noktadan paralel çizimine ilişkin POSTÜLA’yı anıyor:
POSTÜLA: Eğer k bir doğru ve P, k
doğrusu üzerinde olmayan bir nokta ise; P’den k’ya paralel olan bir ve yalnızca
bir doğru çizilebilir.
Artık hedefimize ulaşabiliriz:
TEOREMİN KANITLANMASI: m doğrusunun n doğrusuna paralel olmadığını
düşünelim. Bu durumda n ile m bir P noktasında kesismesi gerekir. Yani P
noktası hem n doğrusunun, hem de m doğrusunun üzerindedir. Bu durumda P
noktasından geçen ve k’ya paralel olan iki doğru çizilebilmesi gerekir ki yukarıda
verilen POSTÜLA nedeniyle bu olanaksızdır. Demek ki m de n’ye paraleldir.
--------------------------------------------------------------------------------------
İkinci örneğimizde biraz daha zor, ilk bakışta “neden böyle olsun”
diyeceğimiz bir teoremi, kısaca “çapı gören çevre açı dik açıdır” diye ifade
edilen teoremi kanıtlayalım.
TEOREM: Bir dairenin çapı BC doğru
parçası ve ABC üçgeninin tepe noktası A, dairenin çevresi üzerinde ise BAC
açısı dik açıdır.
Bu teoremi kanıtlamak için yine
Öklides’in adım – adım ilerleme yöntemini izleyerek birkaç öncül teoremi
görelim.
TEOREM: Ters açılar (
α’lar ve
β’lar) eşittir. (k ve m
doğrularının oluşturduğu açıların topamı 180
0 olduğu için.)
TEOREM: m doğrusu ile k doğrusu
paralel doğrular ise, yöndeş açılar (α’lar) eşittir.
TEOREM: m doğrusu ile k doğrusu paralel doğrular ise içters açılar (α’lar)
eşittir.
Şimdi üçgene gelebiliriz.
TEOREM: Bir üçgenin iç açıların
toplamı 1800 dir.
Bir ABC üçgeninin tepe noktası
A’dan, BC tabanına paralel bir d doğrusu çizelim. İçters açılar oluşuyor (β ve
γ) ve d bir doğru olduğuna göre bu doğru üzerindeki α+β+γ=1800 olmalı. Bu
durumda üçgenin iç açıları toplamı da 1800 olur.
BC çaplı daire çizelim ve çember üzerindeki bir A noktası ile ABC üçgenini oluşturalım.. A köşesini
dairenin merkezi olan D noktasına bağlayalım. Dairenin yarıçapı r ise, çember üzerindeki her noktanın dairenin D merkezine uzaklığı aynı (r) olacaktır: AD=BD=CD=r olacak, ABD ile ADC üçgenleri ikizkenar
üçgenler olacak ve bu ikizkenar üçgenlerin taban açıları (β
ve γ)
eşit olacaktır.
ABC üçgeninin iç açıları toplamının 1800 olduğunu
gördük (2β+2γ=1800). ABC üçgeninin A
köşesindeki açı (β+γ) dır. Öyleyse üçgenin iç açılarını ikiye bölüp son
darbeyi indirerek β+γ=900, yani “çapı gören çevre açının dik açı” olduğunu söyleyebiliriz!
Ayrıca A köşesinden daireye bir teğet (d doğrusu)
çizebiliriz. Bu durumda yeni β ve γ açıları oluşacaktır. Teğetin
tanımı gereği d doğrusu AD doğru parçasına dik olacağından (β+γ=900)
yine ABC üçgeninin tepe açısının dik açı olduğu kanıtlanacaktır.