9 Mayıs 2018 Çarşamba

NEDEN DÜNYA DÜZDÜR DİYORLAR?






Geçtiğimiz Eylül ayı başında AKP Fatih İlçe Gençlik Kolu Başkan Yardımcısı ve Çevre ve Şehir, Kültür Birim Başkanı Tolgay Demir, “Düz Dünya Teorisi” başlıklı bir makale yayımladı ve bu konuyu ülkemizde yeniden gündeme getirdi. Makalesinde Dünyanın düz olduğunu, Güneş çevresinde dönmediğini, ders kitaplarında okuduğumuz Yeryüzü katmanlarının bir spekülasyondan ibaret olduğunu belirtti. Bu konudaki görüşünün din ile olan ilişkisini “Dinsel inançlarımızda örneğin herkesin belli bir istikamete dönmesi (yönelmesi) küre dünyada imkansızdır, ama düz dünyada herkes aynı yöne örneğin Kâbe'ye dönebilir” diye belirtti. Dünyanın küresel olduğunu öne süren Cizvitlerin ve Vatikan’ın amacının “bizi ‘septilyonda bir’ bir gezegenin üzerinde sınırsız uzayda uçtuğumuza ikna etmek” olduğunu belirterek, zaten Dünyanın küresel olduğunu “öne sürenlerin tamamı mason kulübü üyeleridir” diye vurguladı.
http://akgencfatih.com/ internet sitesinde yayımlanan bu makaleye  -gelen tepkiler üzerine birkaç gün sonra yayından kaldırıldığı için- ne yazık ki bugün erişemiyoruz. Ben kaynak olarak basından yararlandım[1].

Bu konunun gündeme taşınmasına çok sevindim. Bu acayip görüş üzerinde bir şeyler okuyup yazmak, Düz Dünyacıların böyle bir şeyi savunmak için nasıl bir kafa yapısına sahip olduklarını anlamaya çalışmak istiyordum. Bu yazıda “Dünyanın yuvarlak mı, yoksa düz mü olduğuna ilişkin” bir tartışma bulamayacaksınız. Çünkü konu ciddiye alınmayacak kadar saçma. Benim derdim bu saçmalığa nasıl inandıkları.

NE DİYORLAR?

İlk göze çarpan bu görüşün başka ülkelerde de hala savunulduğu. Dünyanın düz olduğunu savunanlar arasında en örgütlü grup sanırım ABD’de. Kökleri 19. Yüzyıla uzanan “Flat Earth” derneği oldukça aktif. Konferanslar düzenliyorlar. Periyodik bir yayın organı ve kapsamlı bir web siteleri var (https://theflatearthsociety.org/home/).

Flath Earth derneği temel olarak dünyanın küresel biçimde değil, merkezinde Kuzey Kutbu olan yaklaşık 40 000 km[2] çapında bir disk biçiminde olduğunu savunuyor. Bu diskin çevresinde buzdan sıra dağlar hem bizler için aşılmaz bir duvar oluşturuyor, hem de okyanuslardaki suyun uzay boşluğuna akıp gitmesine engel oluyor. Diskin kalınlığını bilmiyoruz, çünkü kenarına bile gelemedik.

Aslında Dünyanın küresel[3] olduğu Antik çağlardan beri bilim ve düşünce insanları tarafından  biliniyor, düz olduğunu savunanların pek de sesi çıkmıyordu[4]. Düz Dünyacılar 19. Yüzyılda gündeme geldi. Samuel Birley Rowbotham, önce 16 sayfalık küçük bir broşür yazıp yukarıda değinilen diski temel alan yapıyı önerdi. Bu çalışma alanına da Zetetic Astronomi (antik Yunanca zetos - araştırmak, incelemek) adını verdi (1849). Ardından 430 sayfalık bir kitap yazarak bu görüşü ayrıntılandırdı (1881). Rowbotham’ın ölünü üzerine binlerce hayranı Universal Zetetic Society adlı bir dernek kurup Küresel Olmayan Dünya (The Earth Not a Globe Review) isimli bir dergi çıkartmaya başladı. İşte bu dernek daha sonra Flat Earth derneği adını aldı.

Aslında Rowbotham yeni bir bilimsel yöntem geliştirmeye çalışıyordu. Bilindiği gibi genel kabul gören bilimsel yöntem, kısaca, bir hipotezi ele almak, bilimsel deney(ler) tasarımlamak, deneylerin sonuçlarına göre bunu doğrulamak (veya yanlışlamak) ardından bulguları bilimsel ortamda tartışmaya açmak temeline dayanır. Rowbotham ise bir hipotez olmadan doğrudan doğruya gözlem ve deneylerle sonuca gitmeyi düşünüyordu (zetetik adı da buradan geliyor). Örneğimizde de Dünyanın düz veya küresel olduğunu varsayarak deney tasarımlamadan, “dünyanın biçimini anlamak için gözlem yapalım, kendi gözlerimizle görelim” diye yola çıktı.

Rowbotham’ın Dünyanın düz olduğuna ilişkin görüşünün temelinde Bedford Level Gözlemi var. 1838’de İngiltere Norfolk’ta Bedford nehrinin 9 - 10 km boyunca düz ve sakin akmasından yararlanarak su yüzeyinden 20 cm kadar yukarıya yerleştirdiği bir teleskopla nehirde ilerleyen bir teknedeki 150 cm yüksekliğindeki bir direği gözlüyor. 10 km ötede bile hala bu direği görebildiğini, su yüzeyi dışbükey (convex) olsaydı  bunu göremeyeceğini belirtiyor. Yukarıda bilimsel yöntemi özetlerken “deneyin tasarımlanmasına” değindim. Bu da hipotezin analizini, hata paylarının hesaplanmasını içeriyor. Her şey bir yana Rowbotham deneyi çok kötü tasarımlanmış, hatta hiç tasarımlanmamış. 20 cm, 150 cm gibi büyüklükler Yeryüzünün yarıçapı (yaklaşık 6 378 km) ile kıyaslandığında çok küçük, nehrin uzunluğu yetersiz, o günün koşullarında uzaklık ölçümünde hata payı fazla.... Sonradan yapılan ölçümlerde bu gibi hatalar kanıtlansa da Düz Dünyacılar tarafından hala bu gözlem(!) sonuçları savunuluyor.

Bu yaklaşım günümüzün Düz Dünyacılarında “bir hipotezi deneyle kanıtlanmaya çalışmak yanlıştır” biçimini almış. “Kendi gözlerimizle baktığımızda bir yuvarlaklık gözlemiyoruz; herhangi bir hipotezi doğrulayacak her türlü deneye de karşıyız” diyorlar. Bu görüşü o denli abartılı bir biçimde savunuyorlar ki her şeyi gözleriyle görmek için kendi yaptığı bir rokete binip gökyüzüne çıkmak isteyen (ve yere düşüp yaralanan) da var.

Bu arada yeryüzünün eğiminin optik olarak gözlenmesine ilişkin birkaç noktayı belirteyim. Bu konuda kapsamlı bir derlemeyi David K. Lynch’in makalesinde bulabiliyoruz[5]. Görüş koşullarının iyi olduğu bir havada, görüş açısının (field of view) 60 dereceden fazla olması durumunda yaklaşık 11 km (35 000 ft) irtifada çekilen fotoğraflar incelenerek anlaşılabiliyor. Günümüzün pek çok ticari uçuşu 40 000 ft’in altında. Askeri uçakların pilotları 50 000 ft’te dikkatli gözleyince eğimi gördüklerini; 60 000 ft.’te ise bu gözlemin çok belirgin olduğunu belirtiyorlar. Bir süre ses hızı üzerinde ticari uçuşlar yapan Concorde uçağı 60 000 ft irtifada uçuyor ve yolcuları bu eğimi hayranlıkla seyrediyordu.

Kuşkusuz Düz Dünyacıların bilimle savaşmaları gereken birçok konu var.

Dünya kendi ekseni çevresinde dönen küresel bir biçimde değil bir disk olunca gece - gündüzün oluşması, Güneşin, Ayın ve diğer tüm gök cisimlerinin hareketini de düşünmek gerekiyor. Örneğin Güneşi, Dünya diskinin üzerinde dönen el feneri gibi bir ışık kaynağı gibi düşünüyorlar! Kuşkusuz uzayıp kısalan gündüz - gece, gökyüzündeki yıldızlardan çok farklı hareket eden gezegenler vb. olayı çok daha karmaşık bir hale getiriyor.

Güneş sisteminden daha uzaktaki yıldızlar ise tepesinde Kutup Yıldızı olan bir fanus veya yarım küre gibi Yeryüzü diskinin üstünü kaplıyor. Güney Yarımküreden başka bir gökyüzü, bambaşka yıldızlar görünmesini nasıl açıklıyorlar bilmiyorum.

Yukarıda Yeryüzünün küresel olduğunun antik çağlarda bile bilindiğine değindim. Hatta Eratosthenes 2300 yıl önce Yerkürenin çevresini yaptığı ölçümlerle gerçeğe çok yakın bir biçimde tahmin etmişti.

Düz Dünyacılar bu gözlemi, Güneşi bizim bildiğimizden (150 000 000 km) çok daha yakın olduğunu varsayarak açıklıyor. Pekiyi, Güneş ne kadar yakın olmalı?  Düz Dünya varsayımına göre hesaplayalım. İlkbahar ekinoksunda Güneş tam ekvator üzerinde olduğuna göre Yengeç ve Oğlak dönencelerinden 45 derecelik açılarla gözlenmeli. Köşe açları 450 - 900 - 450 olan üçgenlerin dik kenarları eşit uzunlukta olacağına göre ekvator - dönence arası uzaklık (yaklaşık 4800 km) Güneşin yüksekliğine eşit olmalı. Günümüzün ticari uçaklarının bile 10 - 12 km yüksekten uçtuğunu göz önüne alırsak Güneşin bu denli yakın olmasını nasıl açıklarız bilmem!

Bir diğer sorun da kütleçekim. Modern bilime göre, tüm gök cisimlerinin (kuşkusuz bu arada yeryüzünün) küresel şekillerinin nedeni kütleçekim. Bu kuvvet ile gök cisimlerini oluşturan madde bir merkez çevresinde toplanıyor. Düz Dünyacılar  dünyanın (ve sanırım tüm gökyüzünün) yukarıya doğru yerçekimi ivmesiyle (g=9,8 m/s2) hızlanarak hareket ettiğini, bu nedenle bırakılan cisimlerin aşağıya düştüğüne inanıyorlar.  Jeologlar dünyanın yaşını 4,54 Milyar yıl olarak tahmin ediyor. Düz Dünyacılara göre ya ışık hızı bir sınır değil, ya da Dünyamız henüz birkaç aylık! Çünkü duran bir yeryüzünden başlayıp 9,8 m/s2 ivmeyle hızımızı artırırsak yaklaşık 1 yılda ışık hızını geçiyoruz[6]!

Yukarıdaki örneklerde Düz Dünyacıların gözledikleri düz Dünyayı açıklamak için bir yanıt (!) önerdiklerini, ama bu yanıt üzerine biriken soruları hiç dinlemediklerini ve tartışmadıklarını görüyoruz.  Onlar için Dünya gözümüze düz görünüyorsa düzdür. Uydular yalan, Uzay yolculukları uydurma. Uzaydan çekilen fotoğraflar kandırmaca. Ay’a hiç gidilmedi, ABD’nin Ruslara karşı mahçup olmaması için Ay’a gidiş görüntüleri bir stüdyoda çekildi. NASA insanlar devlete vergi versin diye yalan söylüyor.  Uçak pencereleri hileli, Uçak pilotları, gemiciler, yeryüzü veya uydu radyo frekans linkleri, küresel konumlama sistemi üzerinde çalışan teknik uzmanlar ya kandırılıyor veya satın alınıp işbirlikçi yapılıyor.

Pekiyi insanlar bu zırvaya neden inanıyor.

KOMPLO TEORİLERİ ÇEKİCİ

İnsanlar için komplo teorilerinin özel bir çekiciliği var. Bu konu bir başka yazınının konusu olacak kadar geniş ve kapsamlı. Komplo teorileri ile bilimsel ve toplumsal birçok alanda karşılaşıyoruz. “Kansere çare bulundu, ama ilaç şirketleri gizliyor”dan başlayıp John F. Kennedy suikastı, 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı, Prenses Diana’nın otomobil kazası…gibi olaylarda “derin” devletlerin ve gizli örgütlerinin rolü birçok komplo teorisinin öne sürülmesine yol açıyor.

Gerçekten de  bu gibi olaylar tüm boyutlarıyla açıklanmıyor. Ayrıca Domuzlar Körfezi çıkartması, Watergate Skandalı, İran-Kontra skandalı, Saddam’ın nükleer silahları yalanı, Wikileaks belgeleri gibi birçok olayda gerçek ortaya çıkınca devletlerin ve gizli örgütlerinin rolü de görünüyor. Bu kuşku öyle bir boyuta çıkıyor ki “devlet ve kurumları bir şeyi savunuyorsa mutlaka yalandır” diye düşünülüyor.

Ele aldığımız Düz Dünya tartışmasında da NASA’dan gelen fotoğraflara inanılmamasının temelinde bu güvensizlik ortamının yattığını düşünüyorum. Tabii NASA dışı kaynakların uydu fotoğraflarına, bu kadar uzmanın, bilim insanının görüşüne inanmamak yukarıda değindiğim gibi özel bir ruh hali gerektiriyor.  Ama birçok Amerikalı için uzay fotoğrafı deyince akla gelen tek kaynak NASA, bilim insanları, pilotlar, gemiciler filan da kolayca kandırılabilir veya satın alınabilir.

Konunun kişisel boyutu da var. Bir komplo teorisini savunan kişiler (örneğin AKP’nin bir ilçe gençlik kolu yöneticisi veya ABD’de uzaya çıkıp bir bakmak için kendisi bir roket yapan Mike Hughes adlı bir limuzin sürücüsü) bir çok kişinin göremediğini gördüğüne inanarak  büyük bir özgüvenle konuşuyor ve dikkat çekip gazetelere ve dergilere çıkıyor; Flat Earth derneğinin veya AKP gençlik kollarının etkinliklerinde sosyalleşip ayrıcalıklı bir kimlik kazanıyor.

ANAHTAR KELİMELER

Komplo teorileri ve bunların anlatımında kullanılan dil de çok önemli. Bazı anahtar kelimeler başka komplo teorilerini çağrıştırıyor ve böyle birbirine dayanan bulanık fikirler özel çağrışımlarla daha da bulanık biçimde dile getiriliyor. Yazının başında andığım Tolga Demir’in makalesinde “Cizvit”, “Vatikan”, “Mason” sözcüklerinin geçmesi bence bu açıdan çok önemli. Örneğin neden başka Hıristiyan mezhepleri değil de Cizvit mezhebi veya Vatikan Katolikliği? Bu mezhepler gerçekten Dünyanın önemsiz bir gezegen olduğunu mu savunuyor? Dünyanın küresel olduğunu, kendi çevresinde ve Güneş çevresinde döndüğünü bilen, bunu yazan, öğreten, buna göre roketler, uydular, cihazlar tasarımlayan, uçaklar uçuran, gemiler yöneten… milyonlarca insan gerçekten Mason mu?

Bu söylemdeki amaç, böyle sorular sormak veya yanıtlarını bulmak değil, “Cizvit”, “Vatikan”, “Mason” gibi anahtar sözcükler kullanılarak diğer komplo teorilerine referans verip “... bu kurumların ne kadar kötü olduğunu zaten (diğer komplo teorilerinden) biliyorsunuz, işte Dünya yuvarlak diyenler de o kadar kötü” izlenimini oluşturmak.



DİNSEL REFERANSLAR

Düz Dünyacılar genellikle kanıtlarını açıkça Kutsal Kitaplara ve dini referanslara dayandırmıyor; ama bu konuda bazı değinmelerden ve çağrışımlardan yapmaktan da kaçamıyorlar. Örneğin Flat Earth Society, “herhangi bir yerleşik dinle kurumsal (official) bir bağlantı içinde olmadıklarını”, ama “hemen hemen her dinin kubbe biçimli bir gökyüzüne ilişkin dünya görüşünü paylaştığını ve derneğin önceki ve günümüzdeki başkanlarının Hıristiyanlıkla güçlü tarihsel bağları olduğunu inkar etmelerinin olanaksız” olduğunu belirtiyor[7].

Kutsal kitaplarda dünyanın şekline ilişkin çok açık bir ifade yok. Ama bazı ifadeler yorumlarla beslenip yeryüzünün düz olduğuna, gökyüzünün bir çadır gibi yeryüzünü örttüğüne işaret edilebiliyor.

Örneğin Tevrat ve İncil’de şu ifadeler Düz Dünyacılar tarafından kullanılıyor:
Gökleri perde gibi geren, Oturmak için çadır gibi kuran O'dur.” (Yeşaya, 40.22). “Dağılmış Yahudalılar'ı Dünyanın dört bucağından bir araya getirecek.” (İsaiah, 11:12). “Ağaç büyüdü, güçlendi, boyu göklere erişti. Dünyanın dört bucağından görülüyordu.” (Daniel, 4:11)[8].

Kur’an - Kerim’de de de yeryüzünün biçimi konusunda çok açık bir ifade yok. Ama birkaç yerde “halı yaymak” terimine benzer biçimde “yaymak - sermek” fiili yer alıyor: “Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.” (Hicr Suresi 15:19). “Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik.” (Kâf Suresi 50:7)[9].

Diğer yandan dini uygulamalara gelince biraz farklı bir görünümle karşılaşıyoruz. Küresel yeryüzünde namazda Kıbleye yönelmek, oruç veya namaz vakitlerinde kutup bölgelerinde çok uzun gece ve gündüz süreleri ile karşılaşmak büyük zorlulara yol açıyor. Bu nedenle  İslami uygulamalar düz Dünya modeline göre düzenlenmiştir. İslamdaki ibadetlerin doğru düzgün uygulanması için Dünyanın düz olması gereklidir.[10] denebilir. Bu gibi zorlukları aşmak için İslam kaynakları “İslami hükümler evrensel olmakla beraber, insanların büyük kısmının yaşantıları esas alınarak düzenlenmiştir” diyor ve aykırı durumlarda “vakitlerin normal (?) vakitli bir ülkenin saatine göre takdir edilmesini” öneriyor[11].

TEMEL SORUN “İNSAN İÇİN YARATILMIŞ DÜNYA” İNANCI

Bence Düz Dünyacıların savunduğu görüş, NASA ilişkisinde komplo teorisi yönü belirgin olmakla birlikte, tipik bir toplumsal komplo teorisinden daha kapsamlı, bilimsel metoda bir seçenek getirmek iddiasıyla başlıyor.

Ayrıca dini yönü de herhangi bir Kutsal Kitabın satırlarını yorumlamaktan öteye geçiyor. T. Demir, küresel dünyacılık konusunda Vatikan’ı ve Cizvitleri suçlasa da Düz Dünyacıların görüşlerinin köklerinde Hıristiyan inançlar var. Sonuç olarak Düz Dünyacılık  farklı dinleri kapsayan çok daha derin bir duygudan kaynaklanıyor: İnsanın evrendeki trilyonlarca yıldızdan biri olan Güneşin çevresinde dönen bir gezegenin üzerinde yaşayan bir canlı türü olduğumuzu kabul etmek zor geliyor! Diğer gök cisimlerinden çok farklı bir Dünyamızın olduğu, bizi aydınlatan özel bir güneşin diskimizin üzerinde döndüğü, gökyüzünün bir kubbe gibi üstümüzü örttüğü inancı çok çekici. Çünkü ancak bu durumda insanlık gerçekten özel bir “yaratık” olacaktı. Ama ne yazık ki değil.


[2] Küresel Dünyanın çevresi yaklaşık 40 000 km. Bir disk üzerine yayınca diskin çapı da bu kadar oluyor.
[3] Yeryüzünün tam küresel olmadığını kutuplarda biraz daha basık, ekvatorda daha şişkin olduğunu biliyoruz. Gelişmiş matematiksel modelleri bir yana bırakırsak, yaygın adıyla “Geoid” veya “Oblate Küresel” denebilir. Bu yazıda basitçe “küresel” olarak anılacak. 
[4] Dünyanın kendi çevresinde ve Güneş çevresinde dönmesi konusu ayrı. Galileo’dan bildiğimiz gibi din çevreleri bu dönüş fikrine hep karşı çıktı.
[5] Lyinch, David K., “Visually Discerning the Curvature of the Earth”, Applied Optics, Vol 47, No: 34, December 2008.

[6] (9,8) m/s2*(365*24*60*60) s=309 052 800 m/s
[7] https://theflatearthsociety.org/home/index.php/about-the-society/faq
[8] https://www.kutsalkitap.org
[9] Kur’an-ı Kerim Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı, Doç.Dr. Halil ALTUNTAŞ-Dr. Muzaffer ŞAHİN, 2011.
[10] https://islamingercekleri.wordpress.com/2013/05/25/4-kuranin-duz-dunyasi/
[11]https://sorularlaislamiyet.com/islamdaki-ibadetlerin-dogru-duzgun-uygulanmasi-icin-dunyanin-duz-mu-olmasi-gerekir