19 Eylül 2017 Salı

BÄ°LÄ°M ve SAFSATA





Gülüver ’in Yolculuklarını çocukluÄŸumuzda bir serüven ve güldürü kitabı olarak okuruz. Oysa kitapta dönemin çeÅŸitli anlayışlarına çok ilginç yorumlar yapılıyor. ÖrneÄŸin: 

“(Büyük Akademideki ‘bilim adamı’) Sekiz yıldır salatalıktan güneÅŸ ışını elde etmek için çalışıyordu. GüneÅŸ ışını hava geçirmeyen küçük ÅŸiÅŸelere konup soÄŸuk günlerde havayı ısıtacaktı. Sekiz yıl daha çalışırsa kamu bahçeleri için kullanılacak yeterli güneÅŸ ışığını elde edeceÄŸinden emindi[i]”. 

Günümüzde de bilgiye dayanır gibi görünen ama aslında akıl ve bilimle çok ters olan haberler ve yorumlar gazeteleri, televizyonları ve interneti dolduruyor. Her gün Ä°sviçreli bilim adamları kansere çare buluyor, çeÅŸitli doÄŸal reçetelerle kilo veriyoruz, bileÄŸimizdeki bilezikler bizi hastalıklardan koruyor, odamızın köşesine koyduÄŸumuz kristallerle mutlu oluyoruz…

Ä°nternet ortamı bir yandan bilgiye ulaşımı kolaylaÅŸtırırken diÄŸer yandan da saçma sapan birçok haberi yayıyor. Kasıtlı olarak üretilen yalan haberler yanında, Zaytung veya The Onion gibi web siteleri hiciv haberciliÄŸi (Satire News) ile hepimizi güldürüyor[ii]. Hatta bu haberlerden bazıları gerçek sanılıyor. ÖrneÄŸin bir hiciv haberini Sabah gazetesinin internet sitesi, NASA kaynaklı olarak  Kasım 2015’de Venüs'ün yaydığı ışığın, Jüpiter'deki gazların ısınmasına, reaksiyona girmesine neden olacağını, GüneÅŸin mavi renge bürünüp Dünyanın 15 gün karanlıkta kalacağını” belirterek aktarabiliyor[iii].

Uydurulan bilginin kaynağı bilimsel çalışmalar, bilim insanlarının açıklamaları olarak gösteriliyor. ÖrneÄŸin Yeniasya’nın web sitesi açıklamayı yapan Doç. Dr. AyÅŸegül Yıldız’ın elektromanyetik alanlar konusunda doktora yaptığını vurgulayarak ÅŸunları yazıyor[iv]

“…elektromanyetik alanı yakalama becerileri yüzünden özellikle ametist kristalleri kullanmanızı ve bilgisayarınızın yakınına koymanızı önereceÄŸim. Bu ametist kristalleri belli aralıklarla deniz suyuyla topraklandıklarında elektrik yükleri sıfırlanarak gereken koruma alanını saÄŸlamaya devam ederler.”
(Bu denli saçmalayan bir bilim insanı olamayacağına, anılan isim ve unvanın uydurma olduğuna inanıyorum.)

Yalan haber uydurmanın kuÅŸkusuz ticari bir boyutu var. Her hafta “kansere çare bulundu” haberini yazan gazete bir yandan okurun ilgisini çekiyor; bir yandan da haberde adı geçen hastane ve doktorun  reklamını yapıyor.

Ölümsüzlük iksiri aranması veya kurÅŸunun altına çevrilmesi gibi hedefler bir zamanlar hiç de gülünç deÄŸildi. Bir sürü ölümsüz tanrıya inanınca diÄŸerlerinden çok üstün olan bir “tanrı-kralın” ölümsüz olmak istemesi normaldi. KurÅŸun, altın ve gümüşün özgül ağırlıkları ve yumuÅŸaklıkları birbirine oldukça benziyordu. Atomun bilinmediÄŸi bir dönemde kurÅŸundan altın yapmak da uÄŸraÅŸmaya deÄŸer bir giriÅŸimdi. 17. Yüzyıl ortasına kadar astronomi ile astrolojinin, 18. Yüzyıl ortalarına kadar fizik-kimya ile simyanın (alchemy) birlikte yürüdüğünü biliyoruz. Garip olan yüzyıllar sonra bilimsel görünümde pazarlanan safsataların hala müşteri çekmesi.

ASTROLOJÄ°

Batıl inançlar ve sözde bilim alanlarında büyü, alternatif tıp, biyoritm, feng-şui gibi birçok konu incelenebilir. Ama toplumdaki yaygınlığı açısından astroloji daha ilginç bir örnek oluşturuyor. Birçok gazetede astroloji köşeleri var, astrologlar televizyonlarda programlar yapıyor, hepimize en azından burcumuzu öğretiyorlar.
Bütün antik toplumlarda yıldızların değişen konumlarının yeryüzünde hava sıcaklığının artıp azalması, yağmurlar, fırtınalarla ilişkisi dikkat çekmişti. Bunun doğal uzantısı tanrıların gökyüzünde oturtulması, yalnızca mevsim değişikliklerini değil kaderimizi de yıldızlara göre yönetmesi ve kâhinlerin gökyüzüne bakıp öngörüler yapması olmuş.

BilindiÄŸi gibi Aristo tarafından en yetkin biçimde anlatılan evren düzeni yüzyıllarca Ä°slam ve Avrupa dünyasında etkin görüştü: Gökyüzü kutsal, egemen ve kusursuz; Yeryüzü ise edilgen ve kusurlu. DiÄŸer yandan yaratılışın nedeni olan insanın yaÅŸadığı Yeryüzü evrenin merkezinde ve sabitti. 16. Yüzyıl sonu – 17. Yüzyıl başından itibaren her iki görüşün de yanlışlığı anlaşıldı. Bilinenlerin dışında gezegenler, onların da uyduları vardı. Ayın yüzeyi hiç de pürüzsüz ve kusursuz deÄŸildi. Dünya herhangi bir gezegen gibi güneÅŸin çevresinde dönüyordu… Ä°ÅŸte bu geliÅŸmeler astroloji ile astronominin ayrılmasına, astronominin bir bilim dalı olarak geliÅŸmesine ve astrolojinin de karakter tahlili, fal, kehanet gibi bilim dışı konular arasına yerleÅŸmesine yol açtı.

Astrolojinin temel varsayımı doÄŸum anında yıldızların konumunun bebek üzerinde kalıcı bir etki oluÅŸturduÄŸu. Bu etki hem bebeÄŸin kiÅŸiliÄŸini belirliyor; hem de ileride ne zaman âşık olacağını, ne zaman para kazanacağını… Ä°lk akla gelen doÄŸum sırasında gökyüzündeki yıldızların (neden GüneÅŸ ve Ayın deÄŸil?) kütleçekim kuvveti ile bebeÄŸi etkilemesi. Oysa kütleçekimi uzaklıkla hızla düşen bir kuvvet ve en yakın yıldızın bile yeni doÄŸan bir bebeÄŸe uygulaması söz konusu olan kuvvet, annesinin veya ebenin uyguladığı kuvvetten çok daha küçük[v].

Astrolojiyi kurtarmak için Baron Karl von Reichenbach 19. Yüzyıl ortalarında odin adını verdiÄŸi yeni bir kuvvet önerdi[vi]. Astrologlar “yükselen burç” diye yeni bir kavram geliÅŸtirmeye çalıştılar. Ama hiçbir yama bu saçmalığa bilimsel bir çözüm getiremedi.

Denebilir ki “burcumuza iliÅŸkin astrolojik tahminleri ÅŸaka gibi okuyoruz. Pek de sakıncalı deÄŸil”. Bir ÅŸirketin insan kaynakları müdürünün “senin burcun bu görev için uygun deÄŸil” dediÄŸini; evlenmek istediÄŸiniz kızın annesinin “burçlarınızın uyumlu olmadığını” söylediÄŸini; hastanızın “o gün ameliyat olamam” dediÄŸini düşünün. Kabus gibi bir olasılık, devlet yöneticilerinin batıl inançları olması. ABD BaÅŸkanlarından Ronald Reagan akla geliyor. Kaliforniya Valisi olarak göreve baÅŸlamak için Reagan’ın yıldızların “uygun” olduÄŸu 2 Ocak 1967 gece yarsı 00.10’u beklediÄŸini, ünlü astrolog Carroll Righter’ın Reaganların en yakın çevresinde olduÄŸunu, Beyaz Ev sözcüsüne göre “Bayan Reagan'ın kuÅŸkularının önemli etkinliklerin planlanmasını etkilediÄŸini” hatırlayalım[vii].

BekleneceÄŸi gibi astrologlar, astroloji bulguları hakkında bilimsel deneyler yapmıyor. Bu alanda da çeÅŸitli deneyler yapıp astrolojinin ne kadar bilim dışı olduÄŸunu gösteren yine bilim adamları. Astrolojinin hiçbir bilimsel temeli olmadığını kanıtlayan deneyler için Tevfik Uyar’ın “Astrolojinin Bilimle Ä°mtihanı” adlı kitabına bakılabilir[viii]

NEDEN BU SAFSATAYA Ä°NANIYORUZ?

Safsatalara inanmak konusundaki çalışmalar Barnum veya Forer etkisi (Barnum effect, Forer effect) baÅŸlığı altında toplanıyor. P. T. Barnum, 19. yüzyılda ABD sirklerinde fal ve kehanet gösterileri yapıp kazandığı ünle politikaya atılan ve “Her dakika bir salak doÄŸuyor” sözü ile tanınan bir falcı. Bertram R. Forer ise insanların bilim dışı, sahte ve normal olmayan (paranormal) görüşlere inanmalarının kaynağını inceleyen bir psikolog[ix]. Barnum veya Forer etkisi “ümit, gurur, gösteriÅŸ, iyimser beklentiler gibi duygu ve düşüncelerin insanları bilim dışı inançlara yöneltip kendilerine uyan gerçekçi kiÅŸilik tahminleri yerine herkese uyabilecek genel ifadeleri ve arzu etikleri kiÅŸiliklere uygun kiÅŸilik tahminlerini tercih ettiklerini” gösteriyor. 

Ayrıca kiÅŸinin inancını sürdürme eÄŸilimi çok güçlü. Beyin duyularımızdan gelen verileri bir kalıba yerleÅŸtirerek anlamlandırıyor. EÄŸer akrep burcundakilerin kinci olduÄŸuna inanıyorsak, seçici bir algıyla akrep burcundakilerin kinciliÄŸi dikkatimizi çekiyor. DiÄŸer örnekleri “görmüyoruz”.

YaÅŸamdaki belirsizlik de önemli. Klasik örnek beysbol oyuncuları. Åžans faktörünün çok belirgin olduÄŸu beysbolda oyuncuların uÄŸurlu paraları, bilezikleri, formaları var. VuruÅŸ sırası kendilerine geldiÄŸinde garip, uÄŸurlu hareketler yapıyorlar. Belirsizlik etkisi toplumsal sınıf ve zümrelerde de görülüyor. ÖrneÄŸin batıl inançlar, hava koÅŸullarından çok etkilenen çiftçilerde, sanayi işçilerinden daha fazla. 

Astrolojinin bir yönü karakter analizi ise diÄŸer yönü de geleceÄŸin öngörülmesidir. Gazetelerin astroloji köşelerindeki bulanık ifadeleri hepimiz biliriz. Bu tür ifadelerin nedeni “inanırsan fal çıkar” diye bilinen pozitif geri beslemenin kullanılmasıdır. Falcılar öncelikle karşısındakinin cinsiyetini, vücut dilini, kılığını, parmağındaki yüzüğü, yaşını, ÅŸivesini…  - belki de sezgisel olarak - analiz ediyor ve bu ip uçlarından baÅŸlayarak soÄŸuk okuma (cold reading) diye adlandırılan bir yöntem kullanıyorlar[x]. “Ben gördüklerimi anlatacağım. Bunlar bana bulanık, sana daha net görünecek. Birlikte çalışırak doÄŸru sonuçlar çıkarabiliriz” diyerek baÅŸlayıp geri beslemeleri izliyor. Özel görünen, oysa aslında çok genel bir dil kullanarak, yüksek olasılıklı tahminler yaparak, zaman zaman müşteriyi memnun edecek sözlerle iletiÅŸimi güçlendirerek devam ediyolar.

NE YAPMALIYIZ?

Çevremizi saran safsatalara karşı tek silahımız eleÅŸtirel düşünmek, sistematik olarak doÄŸru sorular sormak, konuya akla ve kanıtlara dayalı yaklaÅŸmak ve kanıtların deÄŸiÅŸmesi ile fikir deÄŸiÅŸtirebilmek. AÅŸağıda birkaç ilke anılmakla birlikte kapsamlı bir yöntem için Carl Sagan’a baÅŸvurmalıyız[xi].
Sıra dışı bir iddia görüldüğünde, o iddianın doÄŸruluÄŸunu incelemek için olabilirliÄŸi (possibility) ve akla yakınlığı (plausability) deÄŸerlendirilmeli. Hipotezin yanlış olabileceÄŸinin kabulü ile baÅŸlamalıyız. Unutulmamalı ki yanlışlanamayan düşünce bilim alanına deÄŸil inanç alanına girer ve bu yazının konusu dışına çıkar. 

Konuyu önyargısız olarak, olabildiÄŸince nicel bilgilere dayanarak incelemek, farklı veri setleri ile tekrarlamak ve istatistiÄŸi doÄŸru kullanmak ikinci adımdır. En yaygın önyargı kaynağının kendi inancımız-görüşümüz ile geleneksel-kalıplaÅŸmış yargılar olduÄŸunu unutmamalıyız. 

Bilimsel buluÅŸların uygun ortamda yayınlanıp duyurulması ve baÅŸka bilim insanlarınca deÄŸerlendirilmesi son aÅŸamadır. Bu konuda ilginç bir örneÄŸi geçenlerde gördük. NASA, baÅŸka yıldız sistemlerinde dünya benzeri gezegen ve uyduların olabileceÄŸini belirtince Bursa BüyükÅŸehir Belediye BaÅŸkanı Recep Altepe, “yüzyıllar öncesinden Ulu Cami minberine iÅŸlenmiÅŸ farklı cisimlerin bulunduÄŸuna iÅŸaret edip” astronomi uzmanlarını inceleme yapmak üzere Bursa’ya davet etti[xii]. (Bursa BüyükÅŸehir Belediye BaÅŸkanlığı Basın Bülteni 24 Åžubat 2017)

Gerçekten Ulu Caminin yapıldığı dönemde Bursa’da Molla Fenari ve Kadızade Rumi’nin gökbilimle uÄŸraÅŸtıklarını ve kitaplar yazdıklarını biliyoruz.  DiÄŸer yandan çıplak gözle yapılan gözlemlerde güneÅŸ sisteminin yalnızca beÅŸ gezegeninin gözlenebildiÄŸini, bunların uydularının görülemediÄŸini ve kütleçekim formülü kullanılmadan gezegenlerin yörüngelerinin hesaplanamayacağını da biliyoruz. Bu durumda 14. Yüzyıl sonunda “yeni” gezegen bulunduÄŸunun bilimsel bir kanıtı olması beklenemez. Ne yazık ki baÅŸkasının yaptığı bir bilimsel buluÅŸun duyurulmasının ardından, güneÅŸ sisteminin gizlerini cami minberlerindeki desenlerde arayıp “biz bunu önceden biliyorduk” türü açıklamalar yapılması pek saygı uyandırmıyor.

Yukarıda sakıncalarına deÄŸindiÄŸim internetin bu kez bize nasıl yardımcı olacağını da belirtmek istiyorum. Genel olarak eleÅŸtirel düşünce ve doÄŸru düşünme pratikleri konusunda sık sık “yalansavar.org”, “mantıkhataları.com” ve “evrimagaci.org” sitelerine bakmanızı öneririm. Özel olarak kuÅŸkulandığınız bir haber olunca “teyit.org”, bir siyasetçinin kuÅŸkulandığınız bir ifadesi ile karşılaşınca “dogrulukpayi.com” sitelerinde açıklayıcı bilgiler bulabilirsiniz.

Konunun daha teknik yönleri de var. Örneğin internetteki bir fotoğrafın format bilgilerini inceleyebilirsiniz. Böylece, eğer özel bir çaba ile gizlenmemişse, söz konusu fotoğrafın haber tarihinden çok önce bambaşka bir yerde çekildiğini anlayabilirsiniz.

Son olarak, benim hakkımda “biraz fazla katı bir inatla bilimi savunuyor” diye düşünüyorsanız bir mazeretim var: Koç burcunda doÄŸmuÅŸum. Koç burcu erkekleri inatçı oluyor!

(Not: Bu yazı 30 Ağustos 2017 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nin Akademi ekinde yayınlandı)


[i] Jonathan Swift, D.D., Gulliver’s Travels into several Remote Nations of the World, Part III, Chapter V, 1726.
[iii] http://www.sabah.com.tr/dunya/2015/10/21/dunya-kasimda-15-gun-kararacak
[v] Bu yazıyı hazırlarken sayısal değerler vermek için Güneşten sonra bize en yakın (4,22 ışık yılı = 40*1015m uzaklıktaki) yıldızın (proxima centauri) etkisini hesaplamaya çalıştım. Ama bulduğum değerler anlamsız olacak kadar küçük.
[vi] Karl Reichenbach, Pysikalisch – Physiologisch Untersuchungen über die Dynamik des Magnetismus, &c., Braunschweig, (1849).
[vii]  Steven V. Roberts, “White House Confirms Reagans Follow Astrology, Up to a Point”, New York Times, (4 Mayıs 1988).
[viii] Tevfik Uyar, Astrolojinin Bilimle İmtihanı, Kırmızı Kedi Yayınları: İstanbul, (2015).
[ix] Tobacyk, Jerome; Milford, Gary; Springer, Thomas; Tobacyk, Zofia (10 Haziran 2010). "Paranormal Beliefs and the Barnum Effect", Journal of Personality Assessment 737–739. (EriÅŸim 28 Åžubat 2017).
[x] Bazı falcılar, teknik olanaklar kullanarak müşteri hakkında bilgi toplaması veya bekleme odasında falcının bir casusunun müşteriyi konuÅŸturup falcıya iletmesi gibi “sıcak okuma” yöntemleri de kullanıyorlar.
[xi] Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı (Çev. Miyase Göktepeli), s. 212 – 219, TÃœBÄ°TAK: Ankara, (2006). [Özgün basım: The Demon-Haunted World: Science As a Candle in the Dark, Random House. (1995)].

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder